BLOG BAŞLIĞINA ESAS ALINAN KISIM: … N.K.’ a fazla maaş ödemesi yapılmış ise de; söz konusu yersiz ödemelerin idare tarafından 2577 sayılı İdari Yargılama Kanununun 7. maddesinde belirtilen 60 günlük dava açma süresi geçtikten sonra talep edildiği; yersiz ödeme yapılan N.K.’ ın ödemelerin yapılması konusunda gerçek dışı beyanı veya hilesinin bulunmadığı, keza mevzuatın mali yetkilileri/sorumluları yanıltacak mahiyeti itibariyle ortada bir “açık hata” halinin de söz konusu olmadığı anlaşılmaktadır. Söz konusu tazminatların ödenmesi konusunda dosyadaki bilgi ve belgelerden Türkiye genelinde bu uygulamanın yapıldığı, hatalı ödeme yapıldığının Maliye Bakanlığının incelemesi sırasında ortaya çıktığı anlaşıldığından, söz konusu ödeme nedeniyle davacının kolayca anlayabileceği açık bir hata ve kusur da söz konusu edilemeyeceğinden, ödenen denetim tazminatının geri istenilmesinin koşullarının mevcut olmadığı görülmektedir. …
T.C. UYUŞMAZLIK MAHKEMESİ
ESAS NO : 2019/739 KARAR NO : 2020/466 KARAR TR : 13/07/2020 | ÖZET : Tekirdağ Devlet Hastanesinde hemşire olarak görev yapan talep sahibine yapılan fazla maaş ödemesinin geri istenilmesine ilişkin idari işlemin hukuka uygun olmadığının saptanması karşısında; yersiz ödemenin geri alınması için idarece açılan alacak davası sonunda davanın kabulüne karar veren İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 3. Hukuk Dairesinin, 18.09.2019 gün ve E:2018/359, K:2019/1371 sayılı kararının kaldırılmasına, hukuk ve usule uygun bulunan Edirne Bölge İdare Mahkemesinin 25/04/2016 gün ve E:2016/892, K:2016/745 sayılı kararının kabulüne karar verilmesi ve bu suretle hüküm uyuşmazlığının giderilmesi gerektiği hk. |
K A R A R
Hüküm Uyuşmazlığının
Giderilmesi İsteminde Bulunan
(İdari Yargıda Davacı Adli
Yargıda Davalı) : N.K.
Vekili : Av. O.K. Av. S.K.
İdari Yargıda Davalı
(Adli YargıdaDavacı) : Türkiye Kamu Hastaneleri Kurumu
Vekili : Av. S.B. Av. F.A.Y.
Av. G.C.Ç.
O L A Y :I- Davacı N.K. vekili, Davalı Türkiye Kamu Hastaneleri Kurumu ’na karşı; Tekirdağ Devlet Hastanesinde hemşire olarak görev yapan N.K.’a 2006 yılı Ocak ayından, 2014 yılı Aralık ayına kadar önlisans mezunu olmasına rağmen lisans mezunu olarak hesaplanan maaş gereği fazla ödeme yapıldığından bahisle 6.557,09 TL’nin geri ödemesinin istenilmesine ilişkin kurum işleminin; hukuka aykırı olduğu iddiasıyla iptali istemiyle idari yargı yerinde dava açmıştır.
I-a)Tekirdağ İdare Mahkemesi; 10.12.2015 gün ve E:2014/604, K:2014/1525 sayı ile “(…)Uyuşmazlığa konu kamu zararının, davacı tarafından nzaen ödememesi durumunda alacak davası açılması ve davanın sonucuna göre 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu uyarınca ilamlı icra takibi yapılması gerektiği açık olup, bu yol izlenilmeksizin kamu zararının 06.01.2015 tarih ve 51 sayılı yazı ile istenilmesi, davacının söz konusu yazıyı imzadan imtina etmesi üzerine, davacının maaşından doğrudan kesinti yapılması suretiyle tesis olunan işlemde hukuka uyarlık bulunmamaktadır.
Öte yandan; Mahkememizin bu kararı, davalı idarelerce tespit edilen tutarın davacıdan hiçbir şekilde tahsil edilemeyeceğine ilişkin bir karar olmayıp yukarıda alıntısı yapılan mevzuat hükümlerinde öngörülen usule göre adli yargı yerlerinde açılacak dava sonucuna göre 2004 sayılı Kanun hükümleri uyarınca ilamlı takip yapılabileceği açıktır.
Açıklanan nedenlerle; dava konusu işlemin iptaline, dava tarihinden önce yapılan kesintilerin dava tarihinden itibaren işleyecek faiziyle, dava tarihinden sonra yapılan kesintilerin kesinti tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte davacıya ödenmesine…” karar vermiş, itiraz edilmesi üzerine;
I-b) Edirne Bölge İdare Mahkemesi; 25/04/2016 gün ve E:2016/892, K:2016/745 sayı ile, “(…) Kamu görevlilerine daha önce sehven kanuna aykırı olarak yapılmış fazla ödemelerin geri alınmasında, 5018 sayılı Kanunun uygulanmasının mümkün olmadığı sonucuna ulaşıldığında, bu tür uyuşmazlıkların çözümünde anılan Kanun öncesi hukuki durumun değişmediğinin ortaya çıktığı, bu itibarla; kamu görevlilerine sehven yapılan fazla ödemelerin geri alımında, 5018 sayılı Kanun öncesinde olduğu gibi Danıştay İçtihatları Birleştirme Kurulunun 22/12/1973 gün ve E: 1968/8, K: 1973/14 sayılı kararının uygulanması gerektiğinde duraksama bulunmadığı, anılan Kurul kararına göre; idarenin, hatalı terfi veya intibak işlemine dayanarak ödediği meblâğın istirdadına, bir mahkeme kararına lüzum olmadan karar verebileceği; idarenin, yokluk, açık hata, memurun gerçek dışı beyanı veya hilesi hallerinde, süre aranmaksızın kanunsuz terfi veya intibaka dayanarak ödediği meblağı her zaman geri alabileceği; belirtilen istisnalar dışında kalan hatalı ödemelerin istirdadının ise, hatalı ödemenin ilk yapıldığı tarihten başlamak üzere dava açma süresi içinde yapılabileceği hususunda kuşku bulunmadığı, dava dosyasının incelenmesinden; Tekirdağ Devlet Hastanesinde ön lisans mezunu hemşire olarak görev yapan davacının maaşından, kendi mesleği ile ilgili bir üst öğrenim bitirmemiş olmasına rağmen, 2006 ila 2014 yılları arasında lisans mezunu olarak hatalı maaş ödemesi yapılmış olması sebebiyle kesinti yapıldığının görüldüğü, yukarıda yer verilen Danıştay İçtihatları Birleştirme Kurulu kararı dikkate alındığında; davalı idarenin, davacı tarafa hatalı olarak yapılan yersiz ödemeleri herhangi bir mahkeme kararına gerek olmaksızın istirdat etmeye çalışmasında herhangi bir hukuka aykırılık bulunmadığı, bununla birlikte; dava konusu olayda davacının, kendisine hatalı ödeme yapılması hususunda gerçek dışı beyanı veya hilesinin olmadığı; olayda yokluk veya açık hatada bulunmadığı, ödemenin mevzuatın yanlış yorumlanmasından kaynaklandığı gözetildiğinde, hatalı ödemelerin istirdadının ancak, her bir ödemenin yapıldığı tarihten başlamak üzere (60) gün içerisinde yapılabileceği görülmekle; davalı idare tarafından, belirtilen süreye uyulmaksızın, bugüne kadar davacıya hatalı olarak yapılan tüm ödemelerin borç olarak çıkartılarak, bu maksatla davacı maaşından kesinti yapılmasında hukuka uyarlık görülmediği gerekçesiyle anılan idare Mahkemesi kararının sonucu itibariyle onanmasına…” dair verdiği karar, davalı idarece yapılan karar düzeltme isteminin, İstanbul 3. İdari Dava Dairesinin 04/10/2016 gün ve E:2016/331, K:2016/116 sayılı kararıyla reddedilerek kesinleşmiştir.
II – Davacı Türkiye Kamu Hastaneleri Kurumu vekili Davalı N.K.’ a karşı;Tekirdağ Devlet Hastanesinde hemşire olarak görev yapan N.K.’a 2006 yılı Ocak ayından, 2014 yılı Aralık ayına kadar önlisans mezunu olmasına rağmen lisans mezunu olarak hesaplanan maaş gereği fazla ödeme yapıldığının belirlendiğini, 6.557,09 TL’nin geri ödenmesinin 06.01.2015 tarihli yazı ile davalıya bildirildiğini, davalının bu tebligatı almaktan imtina ettiğinin tutanak altına alındığını, daha sonra 28.12.2015 tarihli yazı ile adresine tebliğ edildiğini ancak davalı tarafından ödeme yapılmadığını, idarece Maliye bakanlığı Muhasebat Genel Müdürlüğü Genel Tebliği uyarınca kesinti yapıldığını beyanla, davalıya yapılan fazla ödemelerin sebepsiz zenginleşme uyarınca tahsili yönünden 6.557,09 TL’nin temerrüt tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte davalıdan alınmasına karar verilmesi istemiyle adli yargı yerinde dava açmıştır.
II-a) Tekirdağ 3. Asliye Hukuk Mahkemesi; 21/12/2017 gün ve 2016/392Esas, 2017/370 Karar sayılı dosyada “davanın reddine” karar vermiş, karar aleyhine istinafa başvurulmuştur.
II-b) İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 3. Hukuk Dairesi: 18.09.2019 gün ve 2018/359 esas 2019/1371 karar sayılı dosyada, “…HGK’nun 1982/13-387 E.-1984/997 K. sayılı kararında; hatalı intibak ve hatalı terfi gibi şart tasarrufun yanlış yapılması veya sonradan geri alınması halinde, daha önce bu şart tasarrufa dayanılarak memura yapılan fazla ödemenin idare hukuku ilkelerine göre geri istenebileceği ve geri isteme süresinin 60 gün olduğu, ancak şart tasarrufa dayanmayan salt hatalı ödemenin ise Borçlar Kanunu’nun sebepsiz zenginleşme hükümleri çerçevesinde geri istenebileceği açıklanmıştır. Söz konusu kararda, mahkemece de gerekçe yapılan İBK.nun İdare tarafından yapılan bütün ödemelere uygulanması halinde, idarenin haksız iktisap kurallarından hiçbir zaman yararlanamaması ve memurların yapmış oldukları bütün hatalı ödemelerin idare tarafından gerek ödeme yapılan kişilerden gerekse ödemeyi yapandan geri alamaması gibi bir sonuç doğuracağı ve bunun da idareyi işlemez duruma getireceği gerekçesiyle savunulamayacağı kabul edilmiştir.
Somut olayda; davacı idare tarafından, davalıya hataen fazla ödeme yapıldığı anlaşılmaktadır. Danıştay İçtihadı Birleştirme Kararı, şart tasarruf (hatalı terfi ve intibak gibi) işlemlerine ilişkin olduğundan, somut olayda uygulama imkânı yoktur.
Hal böyle olunca mahkemece; herhangi bir şart tasarrufa dayanmayan salt hatalı ödemenin, Borçlar Hukukunun sebepsiz zenginleşme hükümleri çerçevesinde istenebileceği gözetilerek hâsıl olacak sonuca göre karar verilmesi gerekirken, yazılı gerekçe ile davanın reddine karar verilmesi doğru görülmemiş,” denilmiştir.
Buna göre somut olayda, davacıya yapılan ödeme şart tasarruf işlemine dayanmadığından davacı idare tarafından sebepsiz zenginleşmeye konu edilebilecektir.
Ayrıca davacı kurumun fazla ödemenin iadesi talepli 06/01/2015 tarihli yazısının davalı tarafça davalıya tebliği sırasında, davalı tarafından 06/01/2015 tarihinde tebliğden imtina edildiğinin tutanakla tespit edildiği, daha sonra davalıya 1 ay içinde ödeme yapılması talepli 29/12/2015 tarihli gönderilen yazının ise davalıya tebliğ edildiğine ilişkin tebliğ evrakına rastlanmadığı görülmüştür. Yapılan değerlendirme sonucu davacı tarafça düzenlenen 06/01/2015 tarihli ödeme talepli kurum yazısı aynı tarihli olarak tebliğden imtina edildiğinden, yine 06/01/2015 tarihinde davalıya tebliğ edilmiş ihtarname olarak kabul edilerek ,06/01/2015 tarihli ihtarnamede temerrüt açısından davalıya verilmiş bir sürenin bulunmadığı gözetilerek takdiren, imtina ve tebliğ tarihinden itibaren 1 aylık makul ödeme süresi sonrasında 06/02/2015 tarihinde davalı temerrüdünün oluştuğu kabul edilmiştir.
Bu açıdan, davacıya fazladan yapılan ve şart tasarruf işlemine tabi olmayan ödeme yönünden davanın kabulü gerekirken, mahkemece davanın reddine dair verilen ilişkin karar usul ve hukuka uygun olmadığından, davacının istinaf başvurusu yerinde görülmüştür. ” gerekçesiyle “Davacının istinaf başvurusunun kabulü ile ilk derece mahkeme kararının HMK 353/1-b-2 maddesi uyarınca düzeltilmesi ile yeniden esas hakkında; Davanın kabulü ile 6.557,09 TL davacı alacağının, 06/02/2015 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsili ile davacıya verilmesine” kesin olarak karar vermiştir.
UYUŞMAZLIK MAHKEMESİNDEN İSTEK: İdare Mahkemesinde görülen davada davacı olan N.K. vekili;
“1. Tekirdağ Valiliği İl Sağlık Müdürlüğü bünyesinde devlet memuru hemşire olarak görev yapan müvekkilimin, 4 yıllık lisans eğitimini tamamlaması nedeniyle İdareye verdiği lisans diplomasına göre intibakının yanlış yapıldığı nedeniyle yapılan ödemelerin her ay maaşından kesilmesi işlemine karşı İdare Mahkemesinde açtığı davada; işlemin esastan iptaline, kesintilerin iadesine karar verilmiştir. Bu karara karşı İdarece Edirne Bölge İdare Mahkemesine yapılan itiraz ise; gerekçeli ret kararı verilerek, onanmak suretiyle kesinleşmiştir.
- Bu karardan sonra; İdare Mahkemesinde davalı olan idarece, bu defa adli yargıda davacı olarak müvekkilim aleyhine Tekirdağ 3 Asliye Hukuk Mahkemesinde dava açmış ve bu açılan dava Tekirdağ 3 Asliye Hukuk Mahkemesinin 21.12.2017 gün ve E:2016/392, K: 2017/370 sayılı kararıyla esastan reddedilmiştir.
- Ancak bu ret kararının istinaf edilmesi üzerine; İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 3.Hukuk Dairesinin 21.12.2017 gün ve E:2016/392, K: 2017/370 sayılı kararıyla kaldırılarak, davanın kabulüne ve kesintilerin faizi ile geri ödenmesine karar verilmiştir.
Hal böyle olunca; mülga Edirne Bölge İdare Mahkemesinin 25.04.2016 gün ve E:2016/892,K: 2016/745 sayılı gerekçeli onama kesin kararıyla, İstanbul Bölge Adliye Mahkemesinin 21.12.2017 gün ve E:2016/392, K: 2017/370 sayılı; kaldırma, dava kabul kesin kararları arasında; birinin diğerinin uygulanmasına mani hüküm uyuşmazlığı çıkmıştır.
- Uyuşmazlık Mahkemesi Kanununun 24. maddesine göre tarafları, konusu ve sebebi aynı olan ve kesinleşen çelişik kararların bulunması durumunda, hakkın yerine getirilmesi olanaksız bulunduğu için hüküm uyuşmazlığı varsayılır.
- Bu yüzden ortaya çıkan uyuşmazlığının; adli yargı kararının kaldırılarak giderilmesi için durumun Uyuşmazlık Mahkemesine sunulması gerekmiştir. Zira Uyuşmazlık mahkemesinin 26.03.2018 gün ve E:2016/543, K:2018/134 sayılı kararı da bu yöndedir.
SONUÇ VE İSTEM ¡Yukarıda arz ve izah olunan sebeplerle; Tekirdağ İdare Mahkemesinin 10.12.2015 Gün ve E:2015/604, K:2015/1525 sayılı kararını, esasa etkili gerekçeli kararla onayan mülga Edirne Bölge İdare Mahkemesinin25.04.2016 gün ve E:2016/892,K: 2016/745 sayılı kesin kararı ile Tekirdağ 3. Asliye Hukuk Mahkemesinin 21.12.2017 gün ve E:2016/392, K: 2017/370 sayılı dava ret kararını kaldırarak, davanın kabulüne kesin olarak karar veren İstanbul Bölge Adliye Mahkemesinin 21.12.2017 gün ve E:2016/392, K: 2017/370 sayılı kararı arasındaki hüküm uyuşmazlığının giderilmesini vekaleten arz ve talep ederim” diyerek Uyuşmazlık Mahkemesine başvuruda bulunmuştur.
Başkanlıkça, 2247 sayılı Yasanın 24. ve 16. maddelerine göre ilgili Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı ile Danıştay Başsavcısının yazılı düşünceleri istenilmiştir.
DANIŞTAY BAŞSAVCISI; “…Hüküm uyuşmazlığının çözümünde; ilgiliye yersiz ödendiği belirtilen 6.557,09-TL maaşın geri istenilmesine ilişkin işlemin niteliği önem kazanmaktadır
Maaşın ödenmesine dair olan işlem, idarenin tek yanlı iradesiyle tesis etmiş olduğu, kesin ve yürütülmesi zorunlu nitelikte bir idari işlem olup, İdare Hukukunun usulde paralellik ilkesine göre, bir idari işlemin geri alınmasına ilişkin işlemin de aynı nitelikte olması gerekir. Başka bir anlatımla bir idari işlemin geri alınmasına ilişkin işlemlerde icraî nitelikte işlemlerdir.
Tümüyle idari nitelikte olan işleme ilişkin uyuşmazlığın idari yargı usul ve esaslarına göre çözümlenmesi Anayasanın 155. maddesi ile kurulan “idari rejim” sistemi gereğidir.
Dosyanın incelenmesinden, Tekirdağ Devlet Hastanesinde ön lisans mezunu hemşire olarak görev yapan davacı tarafından, kendi mesleği ile ilgili bir üst öğrenim bitirmemiş olmasına rağmen, 2006 ila 2014 yılları arasında lisans mezunu olarak hatalı maaş ödemesi yapıldığından bahisle, maaşından kesinti yapılmasına dair işlemin iptali istemiyle işbu davanın açıldığı anlaşılmaktadır.
Olayda, kendi mesleği ile ilgili bir üst öğrenim bitirmemiş olmasına rağmen lisans mezunu olarak hatalı maaş ödenen davacıya, 2006 ila 2014 yılları arasında mevzuatın yorumunda hataya düşülerek ödemenin yapıldığı, ancak davacının söz konusu ödemelerin yapılması konusunda hilesi veya gerçek dışı beyanının bulunmadığı anlaşılmıştır.
Bu bakımdan; parasal hak ödemesini düzenleyen mevzuatın yorumunda hataya düşülerek memurlara fazla ödeme yapılması suretiyle oluşan kamu zararının 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’nun 12. maddesi ile 5018 sayılı Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanununun 71. maddesi kapsamında sayılıp sayılamayacağı yönünden değerlendirilmesi gerekmektedir.
657 sayılı Devlet Memurları Kanununun 12. maddesinin birinci fıkrasında, kamu görevlilerinin kamu hizmetinin sunumunda kullanılan her türlü kamu malını koruma yükümlülükleri; aynı maddenin ikinci fıkrasında ise koruma ve hizmete hazır bulundurmak zorunda bulundukları bu mallara verdikleri zararın rayiç bedel üzerinden tahsil edileceği; son fıkrasında da, anılan zararın tahsil usulü düzenlenmiş olup, mevzuatın yorumunda hataya düşülerek memurlara fazla ödeme yapılması suretiyle oluşan kamu zararının, münhasıran kamu mallarına verilen zararı düzenleyen 12. madde kapsamında tahsili mümkün değildir.
Devlet memurlarına sehven ya da mevzuatın yorumunda hataya düşülerek yapılan aylık ve ücret farkı ödemelerinin, 5018 sayılı Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu kapsamında tahsil edilip edilemeyeceği hususuna gelince;
5018 sayılı Kanunun “Kamu zararı” başlıklı 71. maddesinde, kamu görevlilerinin kasıt, kusur veya ihmallerinden kaynaklanan mevzuata aykırı karar, işlem veya eylemleri sonucunda kamu kaynağında artışa engel veya eksilmeye neden olunması “kamu zararı” olarak tanımlanmış anılan maddenin ikinci fıkrasında ise, kamu zararı kapsamına giren haller; kamu kaynakları kullanılarak piyasadan mal ve hizmet satın alınması sırasında fazla ödeme yapılması, idarenin gelirlerinin tahsili sırasında mevzuata aykırı davranılması ve mevzuatta öngörülmeyen bir ödeme yapılması suretiyle yol açılan zararlar olarak sayılmak suretiyle sınırlandırılmıştır.
Anılan fıkra bir bütün olarak değerlendirildiğinde (g) bendinde yer alan “mevzuatında öngörülmediği halde ödeme yapılması” kuralının kapsamının, yine mal ve hizmet alımları nedeniyle yapılan ödemeler sonucu oluşan kamu zararı şeklinde anlaşılmasını gerektirmektedir.
Kaldı ki, bakılan uyuşmazlığa konu tutar, mevzuatta öngörülmeyen bir ödeme yapılması nedeniyle oluşan kamu zararı olmayıp, mevzuatın öngördüğü bir ödemenin yapılması sırasında hataya düşülmesinden kaynaklandığından, uyuşmazlığın anılan Kanun kapsamında değerlendirilmesi mümkün değildir.
Bu durumda, kamu görevlilerine sehven yapılan fazla ödemelerin geri alımında 5018 sayılı Kanun öncesinde olduğu gibi Danıştay İçtihatları Birleştirme Kurulunun 22/12/1973 gün ve E: 1968/8, K: 1973/14 sayılı kararının uygulanması gerektiği açıktır.
Danıştay İçtihatları Birleştirme Kurulunun 22/12/1973 gün ve E:1968/8, K: 1973/14 sayılı kararında; idarenin yokluk, açık hata, memurun gerçek dışı beyanı veya hilesi hallerinde süre aranmaksızın hatalı ödediği meblağı her zaman geri alabileceği, bunun dışında kalan hallerde hatalı ödemelerin istirdadının hatalı ödemenin yapıldığı tarihten başlamak üzere dava açma süresi içinde olanaklı olduğu ve bu süre geçtikten sonra istirdat edilemeyeceği belirtilmiş olup; anılan kararın gerekçesinde iyi niyet kuralı üzerinde de durularak idarenin sakat ve dolayısıyla hukuka aykırı işlemine, idare edilenlerin gerçek dışı beyanı veya hilesi neden olmuşsa ya da geri alınan idari işlem yok denilecek kadar sakatlık taşımakta ise, hatalı işlemde idare edilenin kolayca anlayabileceği kadar açık bir hata bulunmaktaysa ve idareyi bu konuda haberdar etmemişse, memurun iyi niyetinden söz etmeye olanak bulunmadığı ve bu işlemlere dayanılarak yapılan ödemeler için süre düşünülemeyeceği, bu ödemelerin her zaman geri alınabileceği; ancak bunun dışındaki hatalı ödemeler için memurun iyi niyetinin istikrar ve kanunilik kadar önemli bir kural olduğu ve bu nedenle yukarıda belirtilen istisnalar dışındaki hatalı ödemelerin dava açma süresi içinde geri alınabileceği belirtilmiştir.
Söz konusu İçtihadı Birleştirme Kurulu kararı hatalı ödemelere ilişkin olmakla beraber getirdiği ilkelerin idari işlemlerin geri alınmasına dair genel ilkeler olduğu kuşkusuzdur. Dolayısıyla idare yokluk, açık hata, memurun gerçek dışı beyanı veya hilesi hallerinde süre aranmaksızın hatalı işlemini her zaman geri alabilecek, ancak bunun dışında kalan hallerde hatalı işlemini sadece dava açma süresi içinde geri alabilecek, bu süre geçtikten sonra idari istikrar ve hukuki güvenlik ilkesi gereği geri alamayacaktır.
Olayda, davacıya yersiz ödendiği tespit edilen maaş ödemesinin mevzuat hükümlerinin yanlış yorumlandığından bahisle geri alınmak istenildiği dikkate alındığında, idarenin açık hataya düştüğünden söz edilemeyeceği gibi, maaşın ödenmesinde, davacının hilesi veya gerçek dışı beyanının da olmadığı açıktır.
Bu itibarla; kamu görevlilerine sehven yapılan fazla ödemelerin geri alınmasında, Danıştay İçtihatları Birleştirme Kurulunun 22/12/1973 gün ve E: 1968/8, K: 1973/14 sayılı kararının uygulanması gerektiği sonucuna ulaşılmakla, mevzuat hükümlerinin davalı idarece yanlış yorumlanması nedeniyle davacıya yapılan ödemelerde, davacının hilesinin, gerçekdışı beyanı olmadığından, davacıya yersiz ödendiği tespit edilen maaş tutarının en son ödemenin yapıldığı tarihten itibaren altmış günlük sürenin geçirilmesinden sonra talep edildiği gerekçesiyle dava konusu işlemin iptali yolunda verilen kararın hukuka uygun olduğu kanısına varılmıştır.
SONUÇ:
1- (Kapatılan) Edirne Bölge idare Mahkemesinin 25/04/2016 gün ve E:2016/892, K2016/745 sayılı kararı ile İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 3. Hukuk Dairesinin 18/09/2019 gün ve E:2018/359, K:2019/1371 sayılı kararı arasında hüküm uyuşmazlığı bulunduğuna;
2- İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 3. Hukuk Dairesinin 18/09/2019 gün ve E:2018/359, K2019/1371 sayılı kararının kaldırılmasına;
3- (Kapatılan) Edirne Bölge idare Mahkemesinin 25/04/2016 gün ve E:2016/892, K2016/745 sayılı kararının kabulüne;
Bu surette hüküm uyuşmazlığının giderilmesine karar verilmesinin uygun olacağı düşünülmektedir…” yolunda düşünce vermiştir.
YARGITAY CUMHURİYET BAŞSAVCISI; “…Hüküm uyuşmazlığına konu Edirne Bölge İdare Mahkemesi kararında, davacıya, kendi mesleği ile ilgili bir üst öğrenim bitirmemiş olmasına rağmen, 2006 ilâ 2014 yılları arasında lisans mezunu olarak hatalı maaş ödemesi yapıldığından bahisle maaşından kesinti yapılmasına dair dava konusu işlemde hukuka uyarlık bulunmadığı gerekçesiyle işlemin iptaline, dava tarihinden önce yapılan kesintilerin dava tarihinden işleyecek faizi ile birlikte, dava tarihinden sonra yapılan kesintilerin ise, kesinti tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davacıya ödenmesine karar verilmesine karşın, İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 3. Hukuk Dairesi kararında, söz konusu ödemenin yasal faiziyle birlikte tahsiline karar verildiği anlaşılmakla, iki karar arasında oluşan çelişki nedeni ile hakkın yerine getirilmesinin olanaksız hale geldiği, bu duruma göre, söz konusu adli ve idari yargı kararlan arasında hüküm uyuşmazlığı bulunduğu kabul edilmelidir.
Maaşın ödenmesine dair olan işlem, idarenin tek yanlı iradesiyle tesis edilen, kesin ve yürütülmesi zorunlu nitelikte bir işlem olup, aynı şekilde bu idari işlemin geri alınmasına yönelik işlem de icrai nitelikte idari bir işlemdir. Bu bakımdan, tümüyle idari nitelikte olan bir işlemle ilgili uyuşmazlığın idari yargı usul ve esaslarına göre çözümlenmesi Anayasanın 155. maddesiyle kurulan “idari rejim” sisteminin gereğidir.
Hüküm uyuşmazlığı oluştuğu anlaşılan adli ve idari yargı kararlarına bakıldığında, Tekirdağ Devlet Hastanesinde hemşire olarak görev yapan Nilgün Altınay (Karabatak)’a 2006-2014 yılları arasında lisans mezunu olarak ödenen maaş farkının yersiz ödendiği konusunda ihtilaf bulunmamaktadır. Her iki yargı kararında da idarenin zarara uğradığı ve haksız ödeme yapıldığı kabul edilmekle birlikte, uyuşmazlığın hem adli hem idari yargıda farklı şekillerde çözümlenmiş olması hüküm uyuşmazlığına neden olmuştur. Bu noktada yapılan fazla ödemelerin geri alımında uygulanacak mevzuatın tespiti gerekmektedir.
Bu bakımdan; parasal hak ödemesini düzenleyen mevzuatın yorumunda hataya düşülerek memurlara fazla ödeme yapılması suretiyle oluşan kamu zararının 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’nun 12. maddesi ile 5018 sayılı Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanununun 71. maddesi kapsamında sayılıp sayılamayacağı yönünden değerlendirilmesi gerekmektedir.
657 sayılı Kanunun 12. maddesinde, kamu görevlilerinin kamu hizmetinin sunumunda kullanılan her türlü kamu malını koruma yükümlülükleri, koruma ve hizmete hazır bulundurmak zorunda bulundukları bu mallara verdikleri zararın rayiç bedel üzerinden tahsil edileceği ve anılan zararın nasıl tahsil edileceği düzenlenmiş olup, mevzuatın yorumunda hataya düşülerek memurlara fazla ödeme yapılması suretiyle oluşan kamu zararının, münhasıran kamu mallarına verilen zararı düzenleyen 12. madde kapsamında tahsili mümkün değildir.
Devlet memurlarına sehven ya da mevzuatın yorumunda hataya düşülerek yapılan aylık ve ücret farkı ödemelerinin, 5018 sayılı Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu kapsamında tahsil edilip edilemeyeceği hususuna gelince;
5018 sayılı Kanunun “Kamu zararı” başlıklı 71. maddesinde, kamu görevlilerinin kasıt, kusur veya ihmallerinden kaynaklanan mevzuata aykırı karar, işlem veya eylemleri sonucunda kamu kaynağında artışa engel veya eksilmeye neden olunması ”kamu zararı” olarak tanımlanmış, kamu zararı kapsamına giren haller; kamu kaynakları kullanılarak piyasadan mal ve hizmet satın alınması sırasında fazla ödeme yapılması, idarenin gelirlerinin tahsili sırasında mevzuata aykırı davranılması ve mevzuatta öngörülmeyen bir ödeme yapılması suretiyle yol açılan zararlar olarak sayılmak suretiyle sınırlandırılmıştır. Anılan madde bir bütün olarak değerlendirildiğinde, “mevzuatında öngörülmediği halde ödeme yapılması” kuralının kapsamının, yine mal ve hizmet alımları nedeniyle yapılan ödemeler sonucu oluşan kamu zararı şeklinde anlaşılmasını gerektirmektedir. Ayrıca, bakılan uyuşmazlığa konu tutar, mevzuatta öngörülmeyen bir ödeme yapılması nedeniyle oluşan kamu zararı olmayıp, mevzuatın öngördüğü bir ödemenin yapılması sırasında hataya düşülmesinden kaynaklandığından, uyuşmazlığın anılan Kanun kapsamında değerlendirilmesi mümkün değildir.
Bu durumda, kamu görevlilerine sehven yapılan fazla ödemelerin geri alımında Danıştay İçtihatları Birleştirme Kurulunun 22/12/1973 tarihli ve E.1968/8, K.1973/14 sayılı kararının uygulanması gerekmektedir.
Danıştay İçtihatları Birleştirme Kurulunun anılan kararında, idarenin; yokluk, açık hata, memurun gerçek dışı beyanı veya hilesi hallerinde süre aranmaksızın kanunsuz ödediği meblağı her zaman geri alabileceği, belirtilen istisnalar dışında kalan hatalı ödemelerin geri alınmasının hatalı ödemenin ilk yapıldığı tarihten başlamak üzere dava açma süresi içinde mümkün olduğu, bu süre geçtikten sonra geri alınamayacağı esasa bağlanmıştır. Anılan İçtihatları Birleştirme Kurulu kararı ile konulan ilkeye göre davacının sebep olduğu bir hata, hile ya da gerçek dışı beyanı söz konusu olmadığı halde fazla yapıldığı iddia edilen ihtilaf konusu ödemenin, ödendiği tarihten itibaren ancak 2577 sayılı Kanunda dava açma süresi olarak öngörülen 60 gün içinde geri alınabileceği, bu süre geçtikten sonra idari istikrar ve hukuki güvenlik ilkesi gereği idarenin bu tutarı geri alamayacağı kabul edilmelidir.
Olayda, davacıya yersiz ödendiği tespit edilen maaş ödemesinin mevzuatın yanlış yorumlandığından bahisle geri alınmak istenildiği dikkate alındığında, davacının söz konusu ödemenin yapılması konusunda hilesi veya gerçek dışı beyanının bulunmadığı, bu sebeple idarenin açık hataya düştüğünden söz edilemeyeceği anlaşılmaktadır.
Bu itibarla, kamu görevlilerine sehven yapılan fazla ödemelerin geri alınmasında, Danıştay İçtihatları Birleştirme Kurulunun yukarıda zikredilen kararının uygulanması gerektiği, bu sebeple mevzuat hükümlerinin davalı idare tarafından yanlış yorumlanması sebebiyle davacıya yapılan ödemelerde, davacının hilesi ve gerçek dışı beyanı olmadığından, yersiz ödendiği tespit edilen maaş tutarının en son ödemenin yapıldığı tarihten itibaren 60 günlük sürenin geçirilmesinden sonra talep edildiği gerekçesiyle dava konusu işlemin iptali yönünde verilen kararın hukuka uygun olduğu kanaatine varılmıştır.
SONUÇ:
1) Edirne Bölge İdare Mahkemesinin 25/04/2016 tarihli ve E.-K.2016/892-745 sayılıkararı ile İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 3. Hukuk Dairesinin 18/09/2019 tarihli ve E.2018/359, K.2019/1371 sayılı kararı arasında hüküm uyuşmazlığının bulunduğunun kabulüne,
2) İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 3. Hukuk Dairesinin 18/09/2019 tarihli ve E.2018/359, K.2019/1371 sayılı kararının kaldırılmasına;
3) Edirne Bölge İdare Mahkemesinin 25/04/2016 tarihli ve E.-K.2016/892-745 sayılı kararının benimsenmesine,
Karar verilmesi suretiyle hüküm uyuşmazlığının giderilmesinin mümkün olduğu düşünülmektedir…”
Şeklinde düşünce bildirmişlerdir.
USULE İLİŞKİN İNCELEME:
Uyuşmazlık Mahkemesi’nin, Hicabi DURSUN’un Başkanlığında, Üyeler: Şükrü BOZER, Mehmet AKSU, Birol SONER, Aydemir TUNÇ, Nurdane TOPUZ ve Ahmet ARSLAN’ın katılımlarıyla yapılan27.04.2020 günlü toplantısında:
2247 sayılı Uyuşmazlık Mahkemesinin Kuruluş ve İşleyişi Hakkında Kanun’un “Mahkemenin görevi” başlığını taşıyan 1. maddesinde, “Uyuşmazlık Mahkemesi; Türkiye Cumhuriyeti Anayasası ile görevlendirilmiş, adli, idari ve askeri yargı mercileri arasındaki görev ve hüküm uyuşmazlıklarını kesin olarak çözmeye yetkili ve bu kanunla kurulup görev yapan bağımsız bir yüksek mahkemedir” denilmiş; 24. maddesinde ise, 1 nci maddede gösterilen yargı mercilerinden en az ikisi tarafından, görevle ilgili olmaksızın kesin olarak verilmiş veya kesinleşmiş, aynı konuya ve sebebe ilişkin, taraflarından en az biri aynı olan ve kararlar arasındaki çelişki yüzünden hakkın yerine getirilmesi olanaksız bulunan hallerde hüküm uyuşmazlığının varlığının kabul edileceği belirtilmiştir.
Anılan hükme göre, hüküm uyuşmazlığının varlığı için:
- a) Uyuşmazlık yaratan hükümlerin, adli, idari veya askeri yargı mercilerinden en az ikisi tarafından verilmesi,
- b) Konu, dava sebebi ve taraflardan en az birinin aynı olması,
- c) Her iki kararın da kesinleşmiş olması,
- d) Kararlarda davanın esasının hükme bağlanması,
- e) Kararlar arasındaki çelişki nedeniyle hakkın yerine getirilmesinin olanaksız bulunması koşullarının birlikte gerçekleşmesi aranmaktadır.
Hüküm uyuşmazlığı bulunduğu ileri sürülen idari yargı ve adli yargı kararlarının incelenmesinden; ortada idari (Edirne Bölge İdare Mahkemesinin 25/04/2016 gün ve E:2016/892, K:2016/745) ve adli (İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 3.Hukuk Dairesinin 18.09.2019 gün ve E:2018/359, K:2019/1371) yargı yerlerince verilmiş ve kesinleşmiş kararlar bulunduğu; davanın taraflarının aynı olduğu anlaşılmıştır.
Konu ve dava sebebinin aynı olup olmadığının incelenmesinden:
Uyuşmazlık, hemşire olarak görev yapan davacıya 2006-2014 yılları arasında lisans mezunu olarak ödenen maaş farkının geri istenilmesine ilişkin Türkiye Kamu Hastaneleri Kurumunun işlemi sonrasında başlamıştır.
N.K. vekilince, Kamu Hastaneleri Kurumunun fazla yapıldığı ileri sürülen maaş ödemesinin hukuka aykırı olarak geri istenmesinin iptali istemiyle idari yargıda dava açılırken, idare vekilince, dava konusu ödemenin sebepsiz zenginleşme hükümleri uyarınca tahsili istemiyle adli yargıda dava açıldığı görülmektedir.
Dava sebebi; talep sonucunu haklı göstermeye yarayan maddi vakıalar iken dava konusu; netice-i taleptir. Olayımızda her iki davanın sebebi hemşire olarak çalışan N.K.’ a 2006-2014 yılları arasında lisans mezunu olarak ödenen maaş farkının hukuka aykırı olarak ödenip ödenmediğine ilişkindir. Bir taraf söz konusu ödemenin hukuka uygun olarak yapıldığı iddiası ile geri istenemeyeceği iddia ve savunmasında bulunurken diğer taraf tam aksine yapılan ödemenin hukuka aykırı olduğundan geri istenebileceği iddia ve savunmasında olduğundan, her iki dava sebebi yani maddi vakıalar aynıdır.
Dava konusuna gelince; idari yargıda davanın konusu, sehven alınan maaş fazlasının geri ödenmesine ilişkin idari işlemin iptali ve idari işlem nedeniyle yapılan ödemelerin iadesi olarak belirlenirken, adli yargıda da haksız yapıldığı iddiası ile yapılan ödemenin idareye geri ödenmesine ilişkin olması nedeniyle hüküm uyuşmazlığı olduğu iddia edilen kararlar arasında dava konuları da aynıdır.
Kararlardan işin esasının hükme bağlanmasının incelenmesinden;
Kamu Hastaneleri Kurumu vekili tarafından adli yargıda açılan dava sonunda; ödemenin yanlış da olsa bir şart tasarrufa, idari bir karara dayandığının iddia ve ispat edilememesi karşısında, davalıya yapılan ödemenin daha önce bu yolda alınmış bir idari karara dayanmadığı, bir idari karar olmadığından iptali yönünde de açılmış bir dava da bulunmadığı, salt hatalı ödeme yapılması sebebiyle, söz konusu ödemenin davalı yönünden sebepsiz zenginleşme olduğunun kabulünün gerektiği,ödenen tazminatın kesilmesine dair idare kararının aynı (idari yargı yerinde) yargılamada kanuna uygun bulunması sebebi ile de yapılan ödemenin dayanaksız ve hatalı olduğu, davalının sebepsiz zenginleştiği sonucuna ulaşıldığı, sebepsiz yapılan ödeme miktarının, davalının temerrüde düşürüldüğü tarihten itibaren yasal faiziyle birlikte davalıdan tahsilinin gerektiği gerekçesiyle; davanın kabulü ile 6.557,09 TL alacağın temerrüt tarihinden itibaren yasal faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine karar verildiği;N.K. vekili tarafından idari yargıda açılan dava sonunda da; davacı adına davaya konu işlemin; ihtilaf konusu ödemenin, ödendiği tarihten itibaren ancak 2577 sayılı Yasada dava açma süresi olarak öngörülen 60 gün içinde geri alınabilecek iken, bu süre içinde istenilmediği görüldüğünden dava konusu işlemde bu yönüyle hukuka uyarlık bulunmadığı sonucuna ulaşıldığı gerekçesiyle iptaline karar verildiği anlaşılmaktadır. Bu durumda her iki kararda da işin esasının hükme bağlandığı açıktır.
Hüküm uyuşmazlığının kabul edilebilmesi için öngörülen bir diğer husus ise; kararlar arasındaki çelişki nedeniyle hakkın yerine getirilmesinin olanaksız bulunmasıdır.
İdari yargıda yapılan yargılama sonucu idari işlemin iptaline karar verilirken, adli yargıda idari işlemin hukuka uygun olduğu ve idarece istenen alacağın tahsiline karar verilmiştir. İdari yargı yerinde yasaya uygun bulunan idari işlemin adli yargıda yasal dayanaktan yoksun olduğuna karar verilerek kararlar arasındaki hakkın yerine getirilmesi olanaksız hale getirilmiştir
Bu durumda, 2247 sayılı Yasa’nın 24. Maddesinde açıklandığı üzere; tarafları, konusu ve dava sebebi aynı olan ve kesinleşmiş kararlar arasında hüküm uyuşmazlığı doğmuş ve kararlar arasında çelişki nedeniyle hakkın yerine getirilmesinin olanaksız hale geldiği açıktır.
Belirtilen nedenlerle;
1- Edirne Bölge İdare Mahkemesi ile İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 3. Hukuk Dairesi kararları arasında, 2247 sayılı Yasa’nın 24. Maddesinde öngörülen koşulların gerçekleştiği anlaşıldığından hüküm uyuşmazlığı bulunduğu,
2- 2247 sayılı Yasanın 25. maddesi hükümleri uyarınca
- a) İdari Yargılama Usulü Yasası gözetilerek Uyuşmazlık Mahkemesine yapılan başvuruya ait dilekçe ve eklerinin 30 gün içinde cevap verilmek üzere Türkiye Kamu Hastaneleri Kurumuna bildirilmesi, verilen cevapların karşı tarafa tebliği suretiyle dosyanın tekemmülünün sağlanması,
- b) Usulü işlemler tamamlandıktan ve esas hakkındaki rapor yazıldıktan sonra Başkanlıkça belirlenecek günde işin esasının görüşülmesi gerektiğine OY BİRLİĞİ İLE KARAR VERİLMİŞTİR.
Bunun üzerine Uyuşmazlık Mahkemesine yapılan başvuruya ait dilekçe karşı tarafa 13.05.2020 tarihinde tebliğ edilmiş, idare vekili 15/06/2020 havale tarihli dilekçesinde sonuç olarak; Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 19/02/2014 gün, E:2013/3-590, K:2014117 sayılı içtihatı uyarınca “hiç bir hukuki dayanağı olmayan, şart tasarrufa da konu olmayan hatalı ödemelerin, Borçlar Kanununun sebepsiz zenginleşmeye ilişkin hükümleri uyarınca geri alınmasına karar verilmesi gerektiği” gerekçesiyle istemin reddine karar verilmesini talep etmiştir.
ESASA İLİŞKİN İNCELEME:
Uyuşmazlık Mahkemesinin Hicabi DURSUN’un başkanlığında, Üyeler Şükrü BOZER, Mehmet AKSU, Birol SONER, Aydemir TUNÇ, Nurdane TOPUZ ve Ahmet ARSLAN’ın katılımlarıyla yapılan 13.07.2020 tarihli toplantısında:
Başvuru dilekçesi ve ekleri, uyuşmazlığa konu edilen kararlara ilişkin dava dosyaları, ilgili Başsavcıların düşünce yazıları, dayanılan Yasa kuralları, taraflarca verilen dilekçe ve ekleri ile Raportör-Hakim Engin SELİMOĞLU’nun hazırladığı rapor okunup incelendikten veilgili Başsavcılarca görevlendirilen Yargıtay Cumhuriyet Savcısı Halil İbrahim ÇİFTÇİ ile Danıştay Savcısı Yakup BAL’IN yazılı düşünceleri doğrultusundaki açıklamaları alındıktan sonra GEREĞİ GÖRÜŞÜLÜP DÜŞÜNÜLDÜ:
Uyuşmazlık, Tekirdağ Devlet Hastanesinde hemşire olarak görev yapan önlisans mezunu N.K.’a 2006 yılı Ocak ayından, 2014 yılı Aralık ayına kadar lisans mezunu olarak hesaplanan maaş gereği fazla ödeme yapıldığından bahisle 6.557,09 TL’nin geri ödemesinin istenilmesine ilişkin farklı yargı kollarında verilen hükümler arasında bulunduğu ileri sürülen çelişkinin giderilmesine ilişkindir.
Dosyanın incelenmesinden; Tekirdağ Devlet Hastanesinde hemşire olarak görev yapan önlisans mezunu N.K.’ a Ocak 2006 – Aralık 2014 tarihleri arasında lisans mezunuymuş gibi hesaplanan maaş nedeniyle toplam 6.557,09 TL fazla ödeme yapıldığının tespit edildiği, idarece 06.01.2015 tarih ve 51 sayılı yazı ile sehven ödenen 6.557,09 tutar yasal faiziyle birlikte geri istenildiği, ilgilinin söz konusu yazıyı imzadan imtina ederek almadığı ve ödeme yapmadığı, bu sebeple idarece davacının maaşından doğrudan kesinti yapılması üzerine N.K. vekili tarafından işlemin iptali istemiyle açılan dava sonunda; Tekirdağ İdare Mahkemesi 10.12.2015 gün ve E:2014/604, K:2014/1525 sayılı kararıyla “Uyuşmazlığa konu kamu zararının, davacı tarafından rızaen ödememesi durumunda alacak davası açılması ve davanın sonucuna göre 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu uyarınca ilamlı icra takibi yapılması gerektiği açık olup, bu yol izlenilmeksizin kamu zararının 06.01.2015 tarih ve 51 sayılı yazı ile istenilmesi, davacının söz konusu yazıyı imzadan imtina etmesi üzerine, davacının maaşından doğrudan kesinti yapılması suretiyle tesis olunan işlemde hukuka uyarlık bulunmadığı” gerekçesiyle “dava konusu işlemin iptaline, dava tarihinden önce yapılan kesintilerin dava tarihinden itibaren işleyecek faiziyle, dava tarihinden sonra yapılan kesintilerin kesinti tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte davacıya ödenmesine” karar verildiği, karara itiraz edilmesi sonrası Edirne Bölge İdare Mahkemesinin 25/04/2016 gün ve E:2016/892, K:2016/745 sayılı “dava konusu olayda davacının, kendisine hatalı ödeme yapılması hususunda gerçek dışı beyanı veya hilesinin olmadığı; olayda yokluk veya açık hatada bulunmadığı, ödemenin mevzuatın yanlış yorumlanmasından kaynaklandığı gözetildiğinde, hatalı ödemelerin istirdadının ancak, her bir ödemenin yapıldığı tarihten başlamak üzere (60) gün içerisinde yapılabileceği görülmekle; davalı idare tarafından, belirtilen süreye uyulmaksızın, bugüne kadar davacıya hatalı olarak yapılan tüm ödemelerin borç olarak çıkartılarak, bu maksatla davacı maaşından kesinti yapılmasında hukuka uyarlık görülmediği gerekçesiyle anılan idare Mahkemesi kararının sonucu itibariyle onanmasına…” dair verdiği karar, davalı idarece yapılan karar düzeltme isteminin, İstanbul Bölge İdare Mahkemesi 3. İdari Dava Dairesinin 04/10/2016 gün ve E:2016/331, K:2016/116 sayılı kararıyla reddedilerek kesinleştiği belirlenmiştir.
Diğer taraftan, Kamu Hastaneleri Kurumu vekili tarafından,Tekirdağ Devlet Hastanesinde hemşire olarak görev yapan N.K.’a 2006 yılı Ocak ayından, 2014 yılı Aralık ayına kadar önlisans mezunu olmasına rağmen lisans mezunu olarak hesaplanan maaş gereği fazla ödeme yapıldığının belirlendiğini, 6.557,09 TL’nin geri ödenmesinin 06.01.2015 tarihli yazı ile davalıya bildirildiğini, davalının bu tebligatı almaktan imtina ettiğinin tutanak altına alındığını, daha sonra 28.12.2015 tarihli yazı ile adresine tebliğ edildiğini ancak davalı tarafından ödeme yapılmadığını, idarece Maliye Bakanlığı Muhasebat Genel Müdürlüğü Genel Tebliği uyarınca kesinti yapıldığını beyanla, davalıya yapılan fazla ödemelerin sebepsiz zenginleşme uyarınca tahsili yönünden 6.557,09 TL’nin temerrüt tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte davalıdan alınmasına karar verilmesi istemiyle adli yargıda dava açıldığı; Tekirdağ 3. Asliye Hukuk Mahkemesinin, 21/12/2017 gün ve 2016/392 Esas, 2017/370 Karar sayılı dosyada “davanın reddine” karar verdiği, karar aleyhine istinafa başvurulduğu, İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 3. Hukuk Dairesinin, 18.09.2019 gün ve 2018/359 Esas 2019/1371 Karar sayılı dosyada “…davacıya fazladan yapılan ve şart tasarruf işlemine tabi olmayan ödeme yönünden davanın kabulü gerekirken, mahkemece davanın reddine dair verilen ilişkin karar usul ve hukuka uygun olmadığından, davacının istinaf başvurusu yerinde görülmüştür ” gerekçesiyle “Davacının istinaf başvurusunun kabulü ile ilk derece mahkeme kararının HMK 353/1-b-2 maddesi uyarınca düzeltilmesi ile yeniden esas hakkında; Davanın kabulü ile 6.557,09 TL davacı alacağının, 06/02/2015 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsili ile davacıya verilmesine” kesin olarak karar verdiği anlaşılmıştır.
N.K.’a Ocak 2006-Aralık 2014 tarihleri arasında yapılan fazla maaş ödemesinin, idarece 5018 sayılı Kanun kapsamında değerlendirilerek tahsil yoluna gidilmesi üzerine adli ve idari yargıda davalar açılmıştır. Fazla maaş ödemesinin iadesine ilişkin işlemin, idarenin tek yanlı iradesiyle tesis edilen, kesin ve yürütülmesi zorunlu nitelikte bir işlem olduğunda kuşku bulunmadığı gibi, söz konusu idari işlemin geri alınması da idari niteliktedir. İdari nitelikteki uyuşmazlığın da Anayasanın 155. Maddesi gereğince idari yargıda çözümlenmesi gerektiği kuşkusuzdur.
Hüküm uyuşmazlığı oluştuğu anlaşılan adli ve idari yargı kararlarına bakıldığında, N.K.’ a Ocak 2006-Aralık 2014tarihleri arasında fazla maaş ödemesi yapıldığı konusunda ihtilaf bulunmamaktadır. Her iki yargı kararında da idarenin zarara uğradığı ve haksız ödeme yapıldığı kabul edilmekle birlikte, uyuşmazlığın hem adli hem idari yargıda farklı şekillerde çözümlenmiş olması hüküm uyuşmazlığına neden olmuştur.
Bu noktada yapılan fazla ödemelerin geri alımında uygulanacak mevzuatın tespiti gerekmektedir.
657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’nun “Kişisel sorumluluk ve zarar” başlıklı 12. maddesi; “ (Değişik: 12/5/1982 – 2670/5 md.) Devlet memurları, görevlerini dikkat ve itina ile yerine getirmek ve kendilerine teslim edilen Devlet malını korumak ve her an hizmete hazır halde bulundurmak için gerekli tedbirleri almak zorundadırlar.
Devlet memurunun kasıt, kusur, ihmal veya tedbirsizliği sonucu idare zarara uğratılmışsa, bu zararın ilgili memur tarafından rayiç bedeli üzerinden ödenmesi esastır.
Zararların ödettirilmesinde bu konudaki genel hükümler uygulanır. Ancak fiilin meydana geldiği tarihte en alt derecenin birinci kademesinde bulunan memurun brüt aylığının yarısını geçmeyen zararlar, kabul etmesi halinde disiplin amiri veya yetkili disiplin kurulu kararına göre ilgili memurca ödenir.” şeklinde bir düzenlemeyi öngörmektedir.
Bu düzenleme ile devlet memurlarının görevleri sırasındaki sebebiyet verdikleri zararlardan dolayı sorumlulukları ile zararın nasıl tahsil edileceği açıklanmış olmakla birlikte; mali hakları düzenleyen mevzuatın yorumunda hataya düşülerek memurlara fazla ödeme yapılması suretiyle oluşan kamu zararının, münhasıran kamu mallarına verilen zararın tahsilini düzenleyen bu madde ile çözümlenmesi mümkün bulunmadığından, bu tür uyuşmazlıklarda uygulanan Danıştay İçtihadı Birleştirme Kurulu’nun 22.12.1973 gün E:1968/8 K:1973 /14 sayılı kararının ve benzer mahiyetteki bir Yargıtay İçtihadı Birleştirme kararının irdelenmesi gerekmektedir.
Danıştay İçtihadı Birleştirme Kurulu’nun 22.12.1973 gün E:1968/8 K:1973 /14 sayılı kararında özetle; İdarenin, hatalı terfi veya intibak işlemine dayanarak ödediği meblağın istirdadına, bir mahkeme kararına lüzum olmadan karar verilebileceği ve bu karara karşı açılacak davaların çözümünün Danıştay’ın görevi içinde olduğu; İdarenin, yokluk, açık hata, memurun gerçek dışı beyanı veya hilesi hallerinde, süre aranmaksızın terfi veya intibaka dayanarak ödediği meblağı her zaman geri alabileceği; belirtilen istisnalar dışında kalan ödemelerin istirdadının, hatalı ödemenin yapıldığı tarihten başlamak üzere dava açma süresi içinde kabil olduğu ve dava açma süresi geçtikten sonra istirdat edilemeyeceği kabul edilmiştir. Söz konusu İçtihadı Birleştirme Kararı uyarınca; idarece memura yapılan haksız ödemelerin dava açma süresi içerisinde istenebileceği, bu süre geçtikten sonra ise ancak yokluk, açık hata, memurun gerçek dışı beyanı veya hilesi hallerinde ödemenin geri alınabileceği kabul edilmiş ve yerleşik idari yargı kararları da bu doğrultuda istikrar bulmuştur.
“Öte yandan, benzer konudaki bir Yargıtay İçtihadı Birleştirme kararına da değinmekte yarar görülmektedir. Gerçekten, 27.1.1973 tarih ve E.1972/6, K.1973/2 sayılı İçtihadı Birleştirme kararında sonuç olarak aynen:
“ 1- Yokluk ile mutlak butlan halleri hariç ve kişinin gerçek dışı beyanı veya hilesi ile de sebebiyet vermemiş olmak kaydıyla idarenin yanlış şart tasarrufunu (özellikle yanlış intibak işlemini), ancak iptal davası süresi veya kanunlarda özel bir süre varsa bu süre içinde yahut iptal davası açılmışsa dava sonuna kadar, geriye yürür şekilde geri alabileceğine,
2-Bu süreler geçtikten sonra yanlış tasarrufun geriye yürür şekilde geri alınamayacağına,
3-Bu süreler geçtikten sonra yanlış tasarrufun geri alınması halinde geri alma gününe kadar doğmuş durumların, parasal sonuçları da dâhil olmak üzere, hukuken kazanılmış durum olarak tanınması gerektiğine,
4-Bu nedenle yanlış işlemin (intibakın) bu süreler geçtikten sonra geri alınması durumunda, geri alma gününe kadar ödenmiş bulunan fazla paraların (aylıkların) hukuken geçerli bir nedenle ödenmiş bulunduğunun kabulü gerekmesi karşısında, artık sebepsiz zenginleşme söz konusu olamayacağından, sebepsiz zenginleşme hükümlerine dayanılarak geri istenemeyeceğine ve içtihatların bu yolda birleştirilmesine…” denilmektedir. Anılan kararın gerekçesinde, dava konusu bakımından da önem arz eden şu değerlendirmelerde bulunulmaktadır : “… Yukarıdan beri yapılan açıklama ve incelemelerden anlaşılacağı gibi, yanlış bir şart tasarrufun idare tarafından geri alınmasından dolayı ödenmiş fazla paraların geri istenmesi davalarında, kamu yararı ile kişisel yararı uzlaştıracak, kamu ve hukuk düzenini sarsmayacak, aksine, bunlara güven ve devamlılık sağlayacak nitelikte en adil ve hukuki bir norm olarak iptal davası süresini, genel olarak yanlış şart tasarrufu, geriye yürür şekilde geri almak için bir sınır olarak kabul etmek, bu süre geçtikten sonra tasarrufun ancak ilerisi için hüküm ifade edecek şekilde geri alınabileceği, daha doğrusu ilerisi için değiştirilebileceği, tarzında bir sonuca varmak gerekir. Belirtilen süreler geçtikten sonra idare yanlış tasarrufunu geri alsa bile, geçmişteki durumlar artık kazanılmış durum niteliğinde olacağından, yanlış işleme dayanılarak yapılmış ödemelerin sebepsiz olduğu da ileri sürülemeyecek ve geri istenmesi mümkün olmayacaktır…”
Bu konuda uygulanması düşünülebilecek diğer bir düzenleme de, 10.12.2003 gün 5018 sayılı Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunudur. 5018 sayılı Kanunun “Kamu zararı” başlıklı 71. maddesinde; “ (Değişik birinci fıkra: 25/4/2007-5628/4 md.) Kamu zararı; kamu görevlilerinin kasıt, kusur veya ihmallerinden kaynaklanan mevzuata aykırı karar, işlem veya eylemleri sonucunda kamu kaynağında artışa engel veya eksilmeye neden olunmasıdır.
Kamu zararının belirlenmesinde;
- a) İş, mal veya hizmet karşılığı olarak belirlenen tutardanfazla ödeme yapılması,
- b) Mal alınmadan, iş veya hizmet yaptırılmadan ödeme yapılması,
- c) Transfer niteliğindeki giderlerde,fazla veya yersiz ödemede bulunulması,
- d) İş, mal veya hizmetin rayiç bedelinden daha yüksek fiyatla alınması veya yaptırılması,
- e) İdare gelirlerinin tarh, tahakkuk veya tahsil işlemlerinin mevzuata uygun bir şekilde yapılmaması,
- f) (Mülga:22/12/2005-5436/10 md.)
- g) Mevzuatında öngörülmediği halde ödeme yapılması,
Esas alınır.
(Değişik üçüncü fıkra: 22/12/2005-5436/10 md.) Kontrol, denetim, inceleme, kesin hükme bağlama veya yargılama sonucunda tespit edilen kamu zararı, zararın oluştuğu tarihten itibaren ilgili mevzuatına göre hesaplanacak faiziyle birlikte ilgililerden tahsil edilir.
Alınmamış para, mal ve değerleri alınmış; sağlanmamış hizmetleri sağlanmış; yapılmamış inşaat, onarım ve üretimi yapılmış veya bitmiş gibi gösteren gerçek dışı belge düzenlemek suretiyle kamu kaynağında bir artışa engel veya bir eksilmeye neden olanlar ile bu gibi kanıtlayıcı belgeleri bilerek düzenlemiş, imzalamış veya onaylamış bulunanlar hakkında Türk Ceza Kanunu veya diğer kanunların bu fiillere ilişkin hükümleri uygulanır. Ayrıca, bu fiilleri işleyenlere her türlü aylık, ödenek, zam, tazminat dâhil yapılan bir aylık net ödemelerin iki katı tutarına kadar para cezası verilir.
(Değişik son fıkra: 25/4/2007-5628/4 md.) Kamu zararının, bu zarara neden olan kamu görevlisinden veya diğer gerçek ve tüzel kişilerden tahsiline ilişkin usûl ve esaslar, Maliye Bakanlığının teklifi üzerine Bakanlar Kurulu tarafından çıkarılacak yönetmelikle düzenlenir.” hükmü yer almaktadır.
5018 sayılı Kanunun yukarıda açıklanan 71. maddesinde öncelikle kamu zararının tanımı yapılmış, sonrasında kamu zararının belirlenmesindeki kriterler sayılarak kapsam belirlenmiştir. Somut uyuşmazlığa bakıldığında ise, bu madde kapsamında oluşan bir kamu zararından söz etmek mümkün bulunmamaktadır. Ortada mevzuatta olmayan bir ödemenin yapılması değil mevzuatta öngörülen bir ödemenin yapılması sırasında idarece hataya düşülmesi söz konusu olduğundan, uyuşmazlığın 5018 sayılı Kanun kapsamında çözümlenmesi mümkün değildir.
Belirtilen içtihatlar ve yasal düzenlemeler birlikte değerlendirildiğinde; idarece yapılan fazla ödemenin 5018 sayılı Kanun kapsamı dışında kaldığı ve yukarıda açıklanan Danıştay İçtihadı Birleştirme Kurulu Kararı çerçevesinde çözümlenmesi gerektiğinde tereddüt bulunmamaktadır. N.K.’ a fazla maaş ödemesi yapılmış ise de; söz konusu yersiz ödemelerin idare tarafından 2577 sayılı İdari Yargılama Kanununun 7. maddesinde belirtilen 60 günlük dava açma süresi geçtikten sonra talep edildiği; yersiz ödeme yapılan N.K.’ ın ödemelerin yapılması konusunda gerçek dışı beyanı veya hilesinin bulunmadığı, keza mevzuatın mali yetkilileri/sorumluları yanıltacak mahiyeti itibariyle ortada bir “açık hata” halinin de söz konusu olmadığı anlaşılmaktadır. Söz konusu tazminatların ödenmesi konusunda dosyadaki bilgi ve belgelerden Türkiye genelinde bu uygulamanın yapıldığı, hatalı ödeme yapıldığının Maliye Bakanlığının incelemesi sırasında ortaya çıktığı anlaşıldığından, söz konusu ödeme nedeniyle davacının kolayca anlayabileceği açık bir hata ve kusur da söz konusu edilemeyeceğinden, ödenen denetim tazminatının geri istenilmesinin koşullarının mevcut olmadığı görülmektedir.
Açıklanan nedenlerle, Tekirdağ Devlet Hastanesinde hemşire olarak görev yapan N.K.’ a yapılan fazla maaş ödemesinin geri istenilmesine ilişkin idari işlemin hukuka uygun olmadığının saptanması karşısında; yersiz ödemenin geri alınması için idarece açılan alacak davası sonunda davanın kabulüne karar veren İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 3. Hukuk Dairesinin, 18.09.2019 gün ve E:2018/359, K:2019/1371 sayılı kararının kaldırılmasına, hukuk ve usule uygun bulunan Edirne Bölge İdare Mahkemesinin 25/04/2016 gün ve E:2016/892, K:2016/745 sayılı kararının kabulüne karar verilmesi ve bu suretle hüküm uyuşmazlığının giderilmesi gerekmiştir.
S O N U Ç : Tekirdağ Devlet Hastanesinde hemşire olarak görev yapan N.K.’ a yapılan fazla maaş ödemesinin geri istenilmesine ilişkin idari işlemin hukuka uygun olmadığının saptanması karşısında; yersiz ödemenin geri alınması için idarece açılan alacak davası sonunda davanın kabulüne karar veren İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 3. Hukuk Dairesinin, 18.09.2019 gün ve E:2018/359, K:2019/1371 sayılı KARARININ KALDIRILMASINA, hukuk ve usule uygun bulunan Edirne Bölge İdare Mahkemesinin 25/04/2016 gün ve E:2016/892, K:2016/745 sayılı KARARININ KABULÜNE karar verilmesi ve bu suretle HÜKÜM UYUŞMAZLIĞININ GİDERİLMESİNE, 13.07.2020 gününde Başkan Hicabi DURSUN ve Üye Birol SONER’in KARŞI OYLARI ve OY ÇOKLUĞU İLE KESİN OLARAK karar verildi.
Başkan Üye Üye Üye
Hicabi Şükrü Mehmet Birol
DURSUN BOZER AKSU SONER
Üye Üye Üye
Aydemir Nurdane Ahmet
TUNÇ TOPUZ ARSLAN
KARŞI OY
Uyuşmazlık, Tekirdağ Devlet Hastanesinde hemşire olarak görev yapan Nilgün Karbatak’a Ocak 2006-Aralık 2014 tarihleri arasında önlisans mezunu olmasına rağmen lisans mezunu olarak mevzuata aykırı biçimde fazla yapıldığı iddia edilen 6.557,09 TL maaş ödemesinin geri istenilmesine ilişkindir.
Danıştay İçtihatları Birleştirme Kurulunun benzer konuda verdiği kararında “İdarenin, yokluk, açık hata, memurun gerçek dışı beyanı veya hilesi hallerinde süre aranmaksızın hatalı ödediği meblağı her zaman geri alabileceği, bunun dışında kalan hallerde hatalı ödemelerin istirdadının hatalı ödemenin yapıldığı tarihten başlamak üzere dava açma süresi içinde olanaklı olduğu ve bu süre geçtikten sonra istirdat edilemeyeceği belirtilmiş olup; anılan kararın gerekçesinde iyi niyet kuralı üzerinde de durularak idarenin sakat ve dolayısıyla hukuka aykırı işlemine, idare edilenlerin gerçek dışı beyanı veya hilesi neden olmuşsa ya da geri alınan idari işlem yok denilecek kadar sakatlık taşımakta ise, hatalı işlemde idare edilenin kolayca anlayabileceği kadar açık bir hata bulunmaktaysa ve idareyi bu konuda haberdar etmemişse, memurun iyi niyetinden söz etmeye olanak bulunmadığı ve bu işlemlere dayanılarak yapılan ödemeler için süre düşünülemeyeceği, bu ödemelerin her zaman geri alınabileceği; ancak bunun dışındaki hatalı ödemeler için memurun iyi niyetinin istikrar ve kanunilik kadar önemli bir kural olduğu ve bu nedenle yukarıda belirtilen istisnalar dışındaki hatalı ödemelerin ancak dava süresi içinde geri alınabileceği” vurgulanmıştır (Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu 22.12.1973 tarih ve E., 1968/8, K. 1973/14).
Daha önce Yargıtay Hukuk Genel Kurulu benzer bir davada vermiş olduğu kararında; “Burada çözüme bağlanan sorun; intibak ve hatalı terfi işlemi gibi bir şan tasarrufun sonradan idare tarafından geri alınması halinde, daha önce bu şart tasarrufa dayanılarak memura yapılmış olan fazla ödemelerin sebepsiz zenginleşme hükümleri uyarınca geri istenmesinin idare hukuku ilkelerine göre mümkün olup olmadığı konusu ile ilgili olup, sonuçta yokluk ile mutlak butlan durumları ayrık olmak ve kişinin gerçek dışı beyanı veya hilesi ile sebebiyet vermemiş olması kaydıyla, idarenin yanlış şart tasarrufu (özellikle yanlış intibak işlemini) ancak iptal davası süresi içinde geriye yürür şekilde geri alabileceği, bu süre geçtikten sonra yanlış tasarrufun geri alınması halinde geri alma gününe kadar doğmuş durumların, parasal sonuçları da dâhil olmak üzere, hukuken kazanılmış durum olarak tanınması gerektiği, sebepsiz zenginleşme hükümlerine dayanılarak geri istenemeyeceği içtihat edilmiştir. Bu içtihadı birleştirme kararının, idare tarafından yapılan bütün ödemelere uygulanması halinde, idarenin haksız iktisap kurallarından hiçbir zaman yararlanamaması ve memurların yapmış oldukları bütün hatalı ödemelerin idare tarafından gerek ödeme yapılan kişilerden gerekse ödemeyi yapan görevlilerden geri alınamaması gibi bir sonuç doğurur ki, idareyi işlemez ve iş göremez bir duruma sokacak olan böyle bir sonucun hukukça savunulması mümkün değildir. Bu nedenle içtihadı birleştirme kararının kapsamı dışında kalan ve herhangi bir şart tasarrufa dayanmayan salt hatalı ödemelerin idare tarafından Borçlar hukukunun haksız iktisap kurallarına dayanılarak geri istenebileceğinin kabulü gerekir” gerekçesiyle direnme hükmünün bozulmasına karar vermiştir (Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 5.12.1984 tarih ve 1982/13 – 387 E, 1984/997 Karar sayı ilamı).
Yine benzer konuda Yargıtay 3. Hukuk Dairesi verdiği emsal kararında; “Dava konusu fazla ödemenin, idarenin bir şart tasarrufuna dayanmadığı, salt hatalı ödemeden kaynaklandığı anlaşılmaktadır.
TBK. m. 77/1′ e göre; zenginleşen başkasının malvarlığından veya emeğinden haklı bir sebep olmaksızın elde ettiği zenginleşmeyi geri vermek zorundadır. Geri verme borcunun konusu ve kapsamı; TBK. m. 79 ve 80′ de “aynen geri verme ilkesi” ne göre düzenlenmiştir.
Sebepsiz zenginleşme; geçerli olmayan ve tahakkuk etmemiş yahut varlığı sona ermiş bir nedene ya da borçlu olunmayan şeyin hataen verilmesine dayalı olarak gerçekleşebilir. Sebepsiz zenginleşme bunlardan hangisi yoluyla gerçekleşmiş olursa olsun, sebepsiz zenginleşen, aleyhine zenginleştiği tarafa karşı geri verme borcu altındadır.
Borç olmayanı rızası ile ödeyen kimse yanlışlığa düştüğünü ispat ettiği takdirde ödediğini geri isteyebilir. Yanlışlık eda ile ilgili olup, edada bulunanda bağışlama irade ve arzusunun bulunmadığını gösteren bir yanılmadır.
HGK’ nun 05.12.1984 tarih ve 1982/13 – 387 E. – 1984/997 K.sayılı kararı ile herhangi bir salt tasarrufa dayanmayan salt hatalı ödemenin idare tarafından BK’ nun sebepsiz zenginleşme kurallarına göre geri istenebileceği açıklanmıştır.(Yargıtay 3. Hukuk Dairesi 18.5.2017 tarih, Esas No: 2016/458, Karar No: 2017/7568)
Sebepsiz zenginleşme hükümleri Borçlar Kanununda düzenlenmiştir.
Uyuşmazlığın ortaya çıktığı tarihte yürürlükte olan mülga 818 sayılı Borçlar Kanununun 61. maddesine göre;
“Madde 61 – Haklı bir sebep olmaksızın aharın zararına mal iktisap eden kimse, onu iadeye mecburdur. Hususiyle muteber olmayan veya tahakkuk etmemiş bulunan bir sebebe yahut vücudu nihayet bulmuş olan bir sebebe müsteniden ahzolunan şeyin, iadesi lazımdır”.
Bu maddenin karşılığı olarak düzenlenmiş 6098 sayılı Türk Borçlar Kanununun 77. maddesine göre;
“Madde 77 – Haklı bir sebep olmaksızın, bir başkasının malvarlığından veya emeğinden zenginleşen, bu zenginleşmeyi geri vermekle yükümlüdür.
Bu yükümlülük, özellikle zenginleşmenin geçerli olmayan veya gerçekleşmemiş ya da sona ermiş bir sebebe dayanması durumunda doğmuş olur”.
Bu maddelere göre, haklı bir sebep olmaksızın başkasının malvarlığından veya emeğinden zenginleşmeye “sebepsiz zenginleşme” denir. Sebepsiz zenginleşen kimse, bu zenginleşmeyi, aleyhine zenginleştiği kimseye geri vermek zorundadır. Dolayısıyla sebepsiz zenginleşme bağımsız bir borç kaynağıdır (Fikret Eren – Borçlar Hukuku Genel Hükümler – Ankara 2018 – Sayfa 864 vd., Haluk. N. Nomer – Borçlar hukuku Genel Hükümler – İstanbul 2013 – Sayfa 201 vd.).
Bu açıklamalar ışığında somut uyuşmazlığa baktığımızda, idarece yapılan yersiz ödemenin Borçlar Hukuku çerçevesinde sebepsiz zenginleşme hükümleri uyarınca çözümlenmesi gerektiğinde tereddüt bulunmamaktadır
Buna göre Ocak 2006-Aralık 2014 tarihleri arasında, yukarıda açıklanan mevzuat hükümlerinin aksine fazla maaş ödemesi yapıldığı konusunda tereddüt bulunmadığından, fazla ödenen miktarın geri istenilmesinin koşullarının mevcut olduğu görülmektedir.
Açıklanan tüm bu nedenlerle, Tekirdağ Devlet Hastanesinde önlisans mezunu hemşire olarak görev yapan N.K.’a lisans mezunu sayılarak belirtilen tarihler arasında sehven yersiz olarak yapılan fazla maaş ödemesinin geri istenilmesine ilişkin idari işlemin hukuka uygun olduğunun saptanması karşısında; yersiz ödemenin geri alınmasına ilişkin işlemin iptali istemiyle açılan davanın sonunda işlemin iptaline karar veren Edirne Bölge İdare Mahkemesi’nin kararının kaldırılmasına; hukuk ve usule uygun bulunan Adli Yargıya ait İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 3. Hukuk Dairesi’nin 18.09.2019 gün ve E:2018/359, K:2019/1371 sayılı kararının kabulü ve bu surette hüküm uyuşmazlığının giderilmesine karar verilmesi gerektiği kanaatiyle sayın çoğunluğun idari yargı kararının benimsenmesi suretiyle hüküm uyuşmazlığının giderilmesi yolundaki kararına katılmıyoruz.13.07.2020
BAŞKAN ÜYE
Hicabi DURSUN Birol SONER